28 Nisan 2010 Çarşamba

yüksek frekanslı sesin kullanım alanları

Ultrases etkileri ve kullanım alanları

Ses bilgisi: Ses bir mekanik dalgadır. Ses verebilen herhangi bir sisteme ses kaynağı, ses kaynaklarının ses vermekteyken yaptıkları hareketlere ses titreşimleri, bu hareketlerde bir tam titreşim süresine ses titreşimin periyodu ve saniyedeki devir sayısına sesin frekansı (sıklığı) denir.

Ses bir titreşim hareketinden meydana gelir. Bunun tersi ise her zaman doğru değildir. Yani her titreşim hareketi muhakkak bir ses meydana getirmez.

Ses dört kategoride sınıflandırılabilir:

İnfrases (infrasound): Frekansı 0 ile 20Hz arasındadır.

Duyulabilir ses (Audible sound): Frekansı 20Hz ile 20000Hz (20kHz) arasındadır.

—Ultrases (Ultrasound): Frekansı 20000Hz ile 1GHz (10^9Hz) arasındadır.

—Hiperses: 10^9Hz’den yukarı olan sestir.

Ses dalgalarının hızı ortamın sıkışabilirliği ve yoğunluğuna bağlıdır. Az sıkışabilir madde sesi daha hızlı iletir. Buna göre ses en hızlı katılarda en yavaş gazlar içerisinde iletilir. Havadaki ses hızı ortalama olarak 331m/s’ dir.

Ultrasesin Üretilmesi
Ultrases üretiminde bir teli, bir zarı titreştirmek gibi işitilebilir ses üretim yöntemlerine benzer birçok mekanik yöntem olmasına rağmen ultrases üretiminde piezoelektrik olaylardan yararlanılır. Piezoelektrik olay basitçe, üzerine mekanik bir basınç uygulanan bazı kristal ve seramik malzemelerde bir elektriksel gerilimin oluşması anlamına gelir. Malzeme genişleyip daralarak titreşir ve ses oluşturur. Piezoelektrik olay çift yönlüdür; Ters piezoelektrik olayla ultrases elde edilir, sistem (turkeyarena.com) verici olarak kullanılır. Normal piezoelektrik olayla ultrases algılanır, sistem alıcı olarak kullanılır. Elektrik enerjisini mekanik enerjiye, mekanik enerjiyi elektrik enerjisine çeviren aletlere Transduser denir.

Ultrasonik Muayene Yöntemleri
Farklı akustik dirence sahip iki ortamın oluşturduğu arakesite varan bir ultrasonik dalga kısmen ikinci ortama geçer. Ultrasonik muayene ile malzeme içinde farklı akustik dirençli bir hatanın saptanmasında, ses dalgasının yansıyan veya geçen kısmının ölçülmesi esasına dayanan iki farklı test yöntemi kullanılır.

1) Puls-Eko (yankı) yöntemi: Bu yöntemde hatanın belirlenmesi, ultrasonik dalganın yansıyan kısmının kullanılmasıyla gerçekleştirilir. Burada bir Transduser hem alıcı hem de verici olarak görev yapar. Çok kısa elektrik pulslarının transdusere uygulanmasıyla üretilen ultrasonik dalga malzeme içine gönderilir. Dalga malzeme içinde ilerlerken aynı transduser alıcı olarak çalışmaya başlar. Arka cidardan yansıyan ultrasonik dalga transdusere ulaştığında mekanik titreşimler elektrik pulslarına dönüştürülür. Bu şekilde ultrasonik dalgaların azalan genlikte malzeme içinde yansımalarıyla Ekranda bir dizi ardışık arka cidar yankıları elde edilir. Yankılar arasındaki geçen zaman aralığı Katot ışınları tüpü ekranında ölçülebildiğinden, yatay skaladan hatanın yeri, düşey skaladan da hata büyüklüğü ve derinliği hakkında bilgi elde edinilebilir.

Puls-eko yönteminde hata saptanması

2) Doğrudan iletim yöntemi: Bu yöntemde ise test parçasının bir yüzüne verici transduser, diğer yüzüne ise alıcı transduser yerleştirilerek ultrasonik dalgalar malzeme içine gönderilir. Nüfuz ederek malzemeyi geçen dalga huzmesinin genliği ölçülür. Böylece malzemenin içyapısı hakkında bilgi edinilir. Bu yöntemle hatanın yüzey derinliği tayin edilemez.

ULTRASESİN ETKİLERİ

Fiziksel etkileri:

a)Kabarcık oluşumu: Yeterince büyük şiddetli ultrases dalgaları sıvılarda kabarcıklanma yaratır. Bu yol ile sıvı içinde bulunan katı cisimciklerin ve bakterilerin parçalanması sağlanır.

b)Isı etkisi: Farklı ortamlarda ve farklı ultrases dalgaları ile yapılan deneyler, ses titreşim enerjisinin ısı enerjisine dönüştüğünü ve ortamın ısındığını göstermiştir.

c)Sis oluşumu: Bir sıvı içinde ilerleyen şiddetli bir ultrases dalgası hava-sıvı sınırında yansıdığı zaman sıvı molekülleri püskürür ve sıvı yüzeyinde bir sis tabakası gözlenir.

d)Gazdan arıtma: Bazı durumlardakatı ve sıvı içinde çözünmüş bulunan gazların arıtılması gerekebilir. Bu amaçla gazdan arıtılmak istenen madde ultrasese tabi tutulur.

Kimyasal etkileri:
Reaksiyon hızlanması, oksitlenme, bileşim bozulması, kristallenme, kaynama sıcaklığı değişmesi, molekül zincirlerinin parçalanması…

Biyolojik etkileri:

a)Isı etkisi: Ultrasese maruz kalmış bir organın sıcaklığının arttığı gözlemlenir.

b)Mikro masaj etkisi: Ultrases bir organda yayılırken hücre grupları periyodik basınç değişimine maruz kalır. Bu olaya sesin mikro masaj etkisi denir.

c)Elektriksel etkisi: Bazı protein veya selüloz molekülleri gibi iri biyolojik moleküller piezoelektrik olayı gösterirler. Ultrasesin oluşturduğu basınç değişimi iri biyolojik parçacıkların elektriksel kutuplanmasına yol açar.

d)İvme etkisi: Ultrases titreşimini alan bir ortam parçacığı oldukça büyük mekanik ivme ile titreşir.

Ultrasesin Kullanım Alanları

Sanayide Kullanımı:

—Metalleri ince toz haline getirmek.

—Çok ince tanecikli fotoğraf emülsiyonları hazırlamak.

Cıva, altın.. vs‘i gaz ve sıvılarda süspansiyon haline getirmek.

—Özel metal alaşımları yapmak.

—Gaz karışımlarından gazları ayırmak.

—Fabrikaların kirli gaz ve suları içinde süspansiyon halinde bulunan maddeleri çökerterek kurtarmak.

—Fabrika bacalarından çıkan gazları temizleyerek çevre havasının kirlenmesini önlemek.

—Tekstil, metal kaplama, saatçilik gibi aşırı temizlik isteyen sanayi kollarında temizleme işlemini yapmak.

—Meşrubat sanayinde şarabı eskitmek, birayı yabancı mayalardan arıtmak, şuruplarda enzimleri glikoz gibi diğer ürünlere dönüştürmek, sütü sterilize etmek.

—Sert maddeleri delmek ve işlemek üzere ultrasesli matkaplar yapmak.

—Elektrik ve elektrik sanayisinde ultrasesli kaynak makineleri, elektronik geciktirme kanalları yapmak.

—Dökümcülükte erimiş metalleri gazdan arıtmak, kristal büyümesini kontrol etmek.

—Ultrasesli hızölçerleri yapmak.

—Ultrasonik çamaşır ve bulaşık makineleri.

—Deniz dibi haritalarını çıkarmakta kullanılan Sonar Cihazları ve Denizaltı gemilerin çevrelerini kontrol etmek için kullandıkları aletler ultrasonik dalgalarla çalışan bir cins radardır.

—Deniz yolu ile ihracat esnasında uzun süreli depolamalarda meyve ve sebzelerin olgunluğu, tahribatsız olarak, ultrases ile yapılır.

Tıpta Kullanımı:
Ultrases (ultrason) cihazları tıpta yaygın olarak kullanılan ve doktorların ilk başvurduğu teşhis etme cihazıdır. Genelde tıpta kullanılan ultrases cihazı puls-eko ve Doppler kayması yöntemine dayanır. Ultrases cihazlarının kullanıldığı yönteme “ultrasonografi” denir. Ultrasonografi, yumuşak dokuları inceleyen bir metoddur. Morfolojik bilgiler verir. Sıvı-katı ayrımını çok iyi yapar. Sesin frekansı, dokunun absorbsiyon katsayısı ve dokunun kalınlığı ile doğru orantılıdır. Suyun absorbsiyon katsayısı çok düşük, kemiğin ise çok yüksektir. Bu nedenle ses sıvılardan zayıflamadan geçer.

Ultrases cihazının iki ana parçası vardır; ana ünite ve transduser. Tetkik esnasında incelenen vücut alanına konan parça transduserdir. Transduserden çıkan ses dalgaları vücut içinde yansır ve tekrar transdusere gelir, buradan da ekrana görüntü aktarılır. Oluşan görüntüye “sonogram” denir.

Ultrases metoduyla genelde yumuşak doku olan karaciğer, dalak, pankreas, böbrekler incelenir. Ayrıca hamile bayanlarda fetüs gelişimi ultrases ile takip edilir.turkeyarena.com

Çevre Etkenlerinin Kalıtımdaki Rollerine Örnekler

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/d/d2/Schizophrenia_PET_scan.jpg

Bazen DNA'daki nukleotitlerin sırası ve sayısı değisebilir. DNA'ya parca eklenebilir ya da DNA'dan parca kopup ayrılabilir. Canlıların genetik bilgilerindeki kalıtsal olan bu tip değişmelere mutasyon denir. Mutasyonların cogu canlı icin zararlıdır.

Mutasyona neden olan etkenler bazen anneden gelen yumurta hucresini ya da babadan gelen sperm hucresini etkileyerek oluşacak canlıda mutasyonlara yol açar. Yani, yeni canlının oluşumu için zigotta bir araya gelen bilgilerde hata olur. örneğin; albinoluk, hemofili ve orak hücreli anemi mutasyon sonucu ortaya cıkmıştır. Bazen üreme hücreleri değil de gelişmekte olan embriyo hücreleri etkilenir. Yani üreme hücreleriyle anne babadan canlıya dogru bilgiler iletildigi halde embriyonun gelişim aşamasında doğum izleri, tavşan dudak gibi özellikler mutasyonla oluşabilir.

Bazı durumlarda kromozomların yapısında değil de sayısında farklılık olabilir. Mongolizm bu duruma örnektir.

Hayvanlarda da mutasyonlar görulur.

Van kedisinin iki gozunun farklı renkte olması kecilerde dört boynuzluluk,

timsahtaki albinoluk bu duruma örnektir.

İKLİM NEDİR?

Hava durumu ne beklediğimiz; iklim ise ne elde ettiğimizdir. Hava durumu kısa bir zaman periyodundaki atmosfer koşullarıdır. Örneğin bugünün havası ya da bu haftanın havasından söz ederiz. İklim, uzun bir zaman periyodu içinde her gün gerçekleşen hava olaylarının toplamını temsil eder.

Akdeniz'de yaşayanlar beyaz bir kış özlemi duyarken; Doğu Anadolu'da yaşayanlar ise daha az karlı ve ılık bir kış bekleyebilirler. Mart ayında Antalya'ya veya Palandöken'e seyahat ederken valizimizi farklı hazırlamamız rastlantı değildir. Bu örnekler iklim bilgisini hayatımızda nasıl kullandığımızı gösterir. İlave olarak;
-Evlerimiz yaşadığımız yerin iklimine uygun olarak dizayn edilirler.
-Çiftçiler ilkbaharın son donlarından sonbaharın ilk donlarına kadar büyüme sezonu uzunluğuna göre plan yaparlar.
-Şirketler ısı gereksinimlerini kışın ısınmak için ve yazın soğutmak için ne beklediklerine göre ayarlarlar.

İklimbilimci iklimin etkisini açıklamaya ve keşfetmeye çalışır. Toplum da bu şekilde kendi aktivitelerini planlayabilir, binalarını ve iç mekanlarını dizayn edebilir ve karşıt koşulların etkilerine hazırlıklı bekler. Her ne kadar iklim hava durumu değilse de; sıcaklık, yağış, rüzgar, güneş radyasyonu gibi aynı terimler ile tanımlanmaktadır.

İklim genellikle beklentiler ile, veya iklimbilimcilerin geleneksel olarak 30 yıllık ortalamalar olarak yorumladığı "normaller" ile tanımlanır. Değişkenlik kavramını anlamadıkça normal kavramı da kendi içinde yanlış anlaşılabilir. Örneğin birçok kişi Antakya ili için yazları sıcak ve güneşli havanın normal olduğunu düşünürken tarih ve klimatoloji bize bunun tüm hikaye olmadığını söylüyor. Antakya' da yazları sıcak ve güneşli hava sık görülmesine rağmen Ağustos 1941' de, Haziran 1945'te, ve Mayıs 2001'de ciddi seller önemli zararlara sebep olmuştur.

Klimatoloji, iklimi meydana getiren meteorolojik parametrelerin analizini yapar. Farklı iklimlerin oluşum nedenlerini ve iklimde meydana gelen değişimleri inceleler. Çünkü iklim gıdanın varlığı ve kalitesi, su, barınma ve yaşama ortamı açısından hayati önem taşıyan doğal bir kaynaktır.

İklim aynı zamanda ekstrem hava olayları ile kendini gösteren potansiyel bir tehlikedir. İklim bilgisi bu olayların etkisini azaltmak için de gereklidir. WMO Genel Sekreteri Obasi'nin de dediği gibi "Eğer bugünün iklim durumunu bilirsek ve bunun yakın geçmişle olan farkını ortaya koyabilirsek, gelecek için planlar yapmaya başlayabiliriz." Gerçekten de bu konuda son yıllarda ortaya çıkan beceriler sosyo-ekonomik aktivitelerin planlanıp düzenlenmesine yardımcı olmaktadır.

a-İklimin coğrafi çevreye ve insan yaşamına etkisi
İklim, coğrafi çevrenin şekillenmesini ve insan yaşamını çok yakından kontrol eden bir etmendir. İklimin etkisi uzun yıllar boyunca kendini gösterdiği gibi cansız çevrede ve özellikle bütün canlıların yaşamındaki yıllık değişmeleri de iklim düzenler. İklimin etkilerini yansıtan pek çok örnek verilebilir. Bu etkilerin bazıları kısaca şöyle belirtilebilir:
İklim, özellikle sıcaklık ve nem, kayaların fiziksel parçalanması ve kimyasal dağılmasının en belli başlı etmenlerindendir. Yeryüzünde işleyen dış kuvvetlerin dağılışı, etki şekilleri ve etki süreleri iklimin kontrolü altındadır. Akarsu topografyası, kurak bölge şekilleri, buzul yöreleri, hatta kıyı şekilleri iklime uygun bir dağılış gösterir. Örneğin fırtınaların fazla, dalgaların büyük olduğu kıyılarda yarlar daha çoktur ve çabuk gelişir.

Akarsuların tipleri ve rejimleri, göllerin dağılışı, göl sularının kimyasal özellikleri yine iklime bağlıdır. Örneğin kurak bölgelerde çanaklar fazla olduğu halde onları dolduracak yağış, yani su yoktur. Çünkü bu bölgelerde iklim kuraktır. Diğer yandan deniz akıntıları ile rüzgarların yıllık yön değiştirmesinin belirgin olduğu Muson ülkeleri denizlerinde, yani Güney ve Güneydoğu Asya'da, deniz akıntıları da rüzgara bağlı olarak yön ve hız değiştirir.

Doğal bitki örtüsünün tür, miktar ve biçim yönünden dağılışı doğrudan doğruya iklimin kontrolü altındadır. Doğal bitki yaşamını düzenleyen bu iklim koşulları insanın yetiştirdiği kültür bitkilerini de etkiler. Dolayısıyla insanın tarımsal, ekonomik etkinliklerinin biçimini de iklim belirler.

İnsanların yeryüzündeki dağılışı da doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak iklime bağlıdır. Örneğin insanların pek bulunmadığı çöllerle, sürekli donmuş haldeki kutuplar iklimleri nedeniyle boş kalmışlardır. Modern yapılar ve diğer medeni araçlar insanları ancak bir dereceye kadar iklim etkisinden korumaktadır. Fakat insanın günlük yaşamını, yaşam biçimlerini, yiyecek ve giyecek şekillerini; hatta sağlık, karakter ve ruhsal etkinliklerini kontrol eden en belli başlı etmenin iklim olduğu inkar edilemez. Örneğin gezici alçak basınçların ( siklonların ) etkisi ile hava durumlarının hızlı değişiklikler gösterdiği orta enlemlerde bu değişiklikler sağlığa zararlı olmakta, diğer yandan insanları uyararak onları hareketli olmaya zorlamaktadır. Hızlı hava değişikliklerinin az olduğu sıcak iklimlerde ise insanlar yavaş, sakin görünüşlü fakat öfkelidirler.

İklim insanın yalnız yaşayışı değil, ekonomik etkinlikleri üzerinde de büyük etkiye sahiptir. Tarım ve endüstri alanlarının dağılışı, onlara bağlı olarak ticaret şekilleri iklimin kontrolü altındadır. Onun için orta enlemler endüstriye, tropik ve subtropik bölgeler tarıma daha uygundur. Avrupa ve Kuzey Amerika'nın orta enlemlerinde gelişen endüstri için Asya, Afrika ve Güney Amerika'nın tropikal ve subtropikal bölgelerinden ham madde, aksi yönde de işlenmiş maddeler asırlardan beri taşınmaktadır. Bu ticaret yolları, yelkenli gemiler çağında doğrudan doğruya rüzgar sistemlerine bağlı olarak gelişmiş bulunuyordu. Örneğin Avrupa'dan Amerika'ya alize rüzgarları ile gidilmekte ve batı rüzgarları ile dönülmekte idi. Onun için alizelere Ticaret Rüzgarları ( Trade Winds ) adı verilmiştir.

b-İklim Öğeleri
İklim öğeleri, çeşitli oranlarda birleşerek bir yerin iklimini oluşturan atmosfer özellikleridir. Güneşlenme, sıcaklık, basınç, rüzgar, yağış vb. iklim öğeleridir. Bu iklim öğeleri birtakım etmenlerin etkisiyle belirir ve biçimlenir. Bu iklim etmenleri enlem etkisi, kara ve denizlerin etkisi, yükseklik, rüzgar yönü, yer şekilleri, bitki örtüsü, deniz akıntıları vb. olaylardır.
İklim öğe ve etmenleri bir dereceye kadar birbirinden ayırt olunabilir. Fakat bu ayırma her zaman kolay değildir. Örneğin rüzgar yönü kuşkusuz bir iklim öğesidir. Ancak denizden karaya esen rüzgar, nem ve serinlik getiren bir etmen olarak da etki yapar. İklim öğelerinin bir bölümü ölçülebilir ( örneğin; enlem ), diğer bir bölümü ise ölçülemez ( örneğin; deniz etkisi). İklim etmenlerinin etkilerinin de ölçülebildiği ve ölçülemediği durumlar vardır. Sonunda bu öğe ve etmenlerin çeşitli oranlarda karışmasıyla iklim tipleri, onlara bağlı olarak iklim bölgeleri ve iklim kuşakları doğar. Aslında klimatolojinin amacı da bu iklim tipleri ve bölgelerini incelemektir.

Klimatoloji çalışmalarında yine bu amaçla önce genel olarak iklim öğe ve etmenleri ele alınır, bunlardan genel kurallar çıkarılır. Daha sonra bu iklim öğe ve etmenlerinin birlikte oluşturdukları hava koşulları , yani hava tipleri bir bütün halinde incelenir. Son olarak da bu koşulların yeryüzü ve diğer coğrafi olaylarla ilgileri belirtilmek yoluyla iklim bölgelerinin incelenmesine geçilir.

1-Sıcaklık
Isı; cisimlerde moleküllerin hareketiyle ilgili bir iç enerjidir. Sıcaklık ise ısının dışarıya karşı yaptığı etkinin bir göstergesidir. Yeryüzünün tek enerji kaynağı güneştir. Güneşten gelen kısa dalga radyasyonla önce yeryüzü ısınır daha sonra yansımayla atmosfer ısınmaktadır. Bununla birlikte atmosfer sıcaklığı karışık birçok olayın sonucudur. Çeşitli nedenlerden dolayı yeryüzü farklı ısınmaktadır. Bu farklı ısınma atmosferde de sıcaklık farklılıkları meydana getirerek hava hareketlerine neden olmakta ve çeşitli meteorolojik olayları tetiklemektedir.


2-Yağış
Atmosferdeki yoğunlaşma sonucu meydana gelen su damlacıkları başlangıçta birkaç mikronla 100 mikron çapındadır. Bunların bir arada toplanmasından bulutlar meydana gelir. Fakat bilindiği gibi her buluttan da yağış düşmemektedir. Yağışın düşebilmesi için damlacıkların Tor Bergeron, ve Çarpma-Birleşme teorisine göre birleşip 0.5 mm çapına ulaşması gerekir.
Yağışın meydana gelmesinde esas rolü oynayan yoğunlaşmada havanın soğuması önemli bir etkendir. Bu yüzden yağış tiplerini soğuma şekillerine göre incelemek mümkündür.

a) Konvektif yağışlar: Yerdeki sıcak hava kütlesinin konvektif yükselmesiyle meydana gelen genellikle sağanak şeklindeki yağışlardır.

b) Orografik Yağışlar: Hava kütlelerinin bir engebeye çarparak yükselmesi ve soğuyarak yoğunlaşması sonucu meydana gelen yağışlardır.

c) Cephesel Yağışlar: Hava kütleleri arasındaki cephelere bağlı meydana gelen yağışlardır. Yeryüzündeki yağışların büyük kısmı bu şekildedir.

3-Nem
Bildiğiniz gibi nispi nem mevcut basınç ve sıcaklıkta havadaki su buharı miktarının aynı basınç ve sıcaklıktaki havanın alabileceği maksimum su buharı miktarına oranına denir ve % olarak ifade edilir. Diğer bir deyişle nispi nem havanın doyma açığını gösterir. Nispi nem mutlak nem miktarını vermez. Kutupta ve ekvatorda RH= %50 ise mutlak nemleri eşit değildir.
RH=100*mutlak nem/doyma miktarı
15/30 Ekvator
3/6 Kutup
Mutlak Nem ilave edilecek.

4-Rüzgar:
Bilindiği gibi havanın, bütün gazlar gibi, genleşme ve akma kabiliyeti vardır. Yatay yönde yer değiştiren bir hava kütlesinin hareketine rüzgar denir.
Yeryüzünün farklı ısındığını söylemiştik. Böylece ısınarak genleşen ve yoğunluğu azalan hava kütlesi yükselecek ve bir alçak basınç alanı oluşturacaktır. Sıcaklığı daha az olan bölgede ise hava soğuyarak sıkışır ve komşu bölgeye doğru akmaya başlar. Ve rüzgar meydana gelir. Rüzgarın 3 özelliği vardır. Rüzgarın hangi yönden, ne kadar süreyle ve ne kadar sıklıkla estiğinin bilinmesi gerekir.
Rüzgar bilgileri yenilenebilir enerjisi çalışmaları açısından çok önemlidir. Rüzgar tribünlerinin kurulabilmesi için gerekli rüzgarlı alanların tespit edilmesi çok önemlidir. Coğrafi faktörler rüzgarın hızını önemli ölçüde etkilemektedir .

ÜLKEMİZDE GÖRÜLEN İKLİM TİPLERİ

Türkiye kuzeydeki orta iklim tipleriyle,güneydeki subtropikal iklim tipleri arasında,geçiş bölgesi diyebileceğimiz orta iklim kuşağı içindedir.Ilıman iklimlerin etkili olduğu bir kuşakta bulunmakla birlikte, yüzey şekillerinin çeşitliliği,deniz düzeyine göre yükseklik,kıyıya koşut dağ sıralarının uzanışı,denize yakınlık ve uzaklık gibi sebeplerle Türkiye’de iklim,bazı bölgesel değişiklikler gösterir.

Türkiye’nin genel iklim şartları,bölgelerimizin iklim özellikleri ve mevsimlik hava tipleri iki etken grubuna bağlıdır.
1-Küresel etkenler
2- Coğrafi etkenler

Türkiye’nin hava kütlelerine atmosferin genel sirkülasyon sistemlerine,siklonik etkinliğine cephelere ve atmosferin yüksek seviyelerindeki olaylara göre konumu küresel etkenler adı altında toplanır.

Türkiye 36-42 derece kuzey paralelleri arasında yer alan ve tümüyle Kuzey Yarı Küre’deki kıtaların batı kenarında görülen Akdeniz iklimi adı verilen bir makroklima alanı içinde ve bu iklimi oluşturan atmosfer olayların etkisindedir.Türkiye’nin bulunduğu kuşağın başlıca özelliği , yazın tropikal kökenli hava kütlelerinin , kışın nemli ve soğuk kutupsal hava kütlelerinin etkisi altında kalmasıdır.Ülkede yazların genellikle kurak ve sıcak,kışların soğuk ve yağışlı geçmesinin temel sebebi budur.Bu iki farklı hava kütlesi arasındaki kutupsal cephe , bu cephe boyunca meydana gelen siklonik etkinlikler ve bu etkinliklere bağlı yağış alanı yazın genel atmosfer sirkülasyonun yer değiştirmesine bağlı olarak, Türkiye’nin kuzeyine çekilir.Bu durumda Türkiye,yağış sağlayan cephelerden uzak kalır ve kurak makroklima alanına girer.(uzun yaz kuraklığı)Oysa kışın kutupsal cephe,güneye ilerleyen kutupsal hava kütleleri ile birlikte çoğunlukla Akdeniz üzerindedir.Bunun sonucunda,Türkiye Kutupsal hava kütlesinin etkisine girer, sıcaklık düşer,siklonik etkinliklerle yağış alır.

Coğrafi etkenler,Küresel etkenlerin belirlediği makroklima tablosunda bölgesel ve yöresel değişikliklere yol açarlar.Yükselti, dağların doğrultusu,yamaçların bakısı ve denize göre konum,Türkiye’nin iklim tipleri bakımından çeşitlenmesine yol açan, coğrafi etkenlerin başlıcalarıdır.

Bütün bu etkenlere bağlı olarak ülkede genellikle dört iklim tipi görülür.
1- Kuzeyde,her mevsim yağışlı Karadeniz iklimi;
2- Batı ve güneyde, yazları sıcak ve kurak ,kışları ılık ve yağışlı Akdeniz iklimi;
3- İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu ile Ergene Havzası’nın orta kesiminde , yarı kurak Bozkır iklimi
4- Doğu Anadolu’da , kışları çok soğuk ve uzun yazları az çok yağışlı karasal iklim.

Bunların dışında çeşitli coğrafi etkenler yüzünden birbirinden farklı bir takım geçiş iklim tipleri de vardır.


KARADENİZ İKLİMİ

Ülkenin kuzey kesiminde,kıyı boyunca uzanan bir şerit üzerinde etkisini sürdürür.Kıyıya koşut dağ sıralarında varlığı , bu şeridin geriye doğru genişlemesini sınırlar.Denizin etkisine bağlı olarak yazlar ılık , kışlar az soğuk geçer.Özellikle;Doğu Karadeniz kıyılarında kışların daha ılık geçtiği görülür.Bunda, Kuzey rüzgarlarını önleyen Kafkas Dağları’nın oluşturduğu doğal engel kadar,kış mevsiminde Karadeniz üzerinde oluşan alçak basıncın yarattığı ılık hava akımlarının da rolü büyüktür.Yıllık ortalama sıcaklık,yaklaşık 13 C –14 C ‘dir.Yıllık sıcaklıklarda batıdan doğuya doğru artışlar görülür.En soğuk ayın (ocak ve şubat) ortalama sıcaklığı 6-7 C’ , en sıcak ayın (temmuz-ağustos) ortalama sıcaklığı 22-23 C’ arasındadır.


Kıyı kesiminde zaman zaman yükselen sıcaklıklar,nem oranının fazlalığı,dolayısıyla havayı bunaltıcı duruma sokar.Yaz günleri,hava sık sık bulutlarla kaplanır.İlkbahar,kışın uzantısı gibi serin geçer.Yaz sıcaklıkları sonbaharda da sürer.Bu iklim tipinin görüldüğü alanda şimdiye kadar saptanan en düşük sıcaklık değeri -8 C’ (Zonguldak),en yüksek sıcaklık değeri 40,5 C’ (Zonguldak) dadır.

Karadeniz kıyılarında iklimin en önemli özelliği, her mevsimin yağışlı geçmesidir.Bu bölge Türkiye’nin en çok yağış alan kesimidir.Yağışlar Doğu Karadeniz’de özellikle Hopa ile Sürmene arasında en yüksek değerlere ulaşır.Yağış maksimumu sonbahar ve kış; minimumu ilkbahar sonu,yaz başlangıcına rastlar.Kıyı gerisinde yükselen dağların denize bakan yamaçları , kıyı kesiminde daha fazla yağış alır.kışın bu yamaçlar, yer yer kar örtüsü ile kaplıdır.Dağların güney yüzlerinde ve iç kesimlerindeyse yağış tutarları , İç Anadolu’yu andıracak biçimde azalır.Yağışlı günler sayısı bakımından ülkenin en yüksek değerleri Karadeniz kıyılarındadır.Yağışlı gün sayısı batıdan doğuya doğru artar.İç kesimlerinde ise oldukça azalır,kar yağışlı günler,kıyı kesiminde on günden az iç kesimlerde yirmi günden fazladır.

Ülkemizde bulutlu ve kapalı günler bakımından en düşük değere Karadeniz kıyılarında ulaşılır.Bağıl nem oranı % 77,rüzgar yönü kuzeybatı ve güneydoğudur.

Karadeniz iklimi nemlilik derecesine ve termik şartlara göre 3 alt tipe ayrılır.

1-Doğu Karadeniz iklimi (1000-2000 mm arasında yıllık yağış;en çok yağış sonbaharda ; Kışlar ılık)
2-Batı Karadeniz iklimi (Kışın ve yazın daha düşük sıcaklıklar; kıyılarda yüksek, iç kısımlarda az yağış)
3-Orta Karadeniz iklimi (Orta miktarda yağış;yaz kuraklığı kısa ama belirgin )


AKDENİZ İKLİMİ

Türkiye’nin batı güney kesimlerinde etkisini gösteren bu iklimin en önemli özelliği,yazların sıcak ve kurak , kışların ılık ve yağışlı geçmesidir.Akdeniz kıyılarındaki yüksek dağ sıralarının varlığı bu iklimin içerilere sokulmasını önler. Toros dağlarının oluşturduğu bu doğal engel , bir yandan kış mevsiminde tropikal havanın iç bölümlere geçmesine, öte yandan iç bölümlerdeki soğuk havanın kıyılara geçmesine olanak vermez. Dağların denize bakan yamaçlarına çarpan sıcak hava akımları, buralarda sürekli ve şiddetli yağışlara yol açar.Kıyı kesimi ise ilkbahar ve kış aylarında denizden gelen nemli hava akımlarına bağlı olarak , bol yağış alır.Yıllık ortalama sıcaklık yaklaşık 18 C ‘ dir . En soğuk ayın (Ocak) ortalama sıcaklığı 8-10 C’, en sıcak ayın (Temmuz) ortalama sıcaklığı 27-28 C’ arasındadır.Yazın zaman zaman sıcaklıklar 40 C’ üstüne çıktığı gibi ,kışında 0 C’ altına çok ender olarak iner.Bu iklimin etkisini sürdürdüğü şimdiye kadar saptanan en düşük sıcaklık değeri –8.4 C’,(Adana) en yüksek sıcaklık değeri 45 C’ dır (Adana)

Yıllık ortalama yağış tutarı genellikle 500-1000 mm arasındadır.Bu değerler,Toroslar’ın denize bakan yamaçları üzerinde , eteklerde yükseldikçe artarak 1000 mm’ nin üzerine çıkar.Toros dağları , özellikle Batı Toroslar, Türkiye’nin en fazla yağış alan bir başka kesimidir.Yağış maksimumu kış, minimumu yaza rastlar.

Yazlar özellikle temmuz ve ağustos ayları çok kurak geçer.Çok sıcak bu aylarda, yağış tutarları azalır.Yağışlı geçen kış mevsimini, yağış tutarı git gide azalan ilkbahar ayları, bunuda çok kurak geçen yaz mevsimi izler.Çok ender düşen kar, şiddetli geçen kışlar da ancak gerideki yüksek dağlar ve yamaçları üzerinde tutunur.Bu dağlar arasındaki çukur alanlarda ise yağış değerleri oldukça azalılr.Yağışlı günler sayısı,nemli Karadeniz kıyılarında oranla oldukça azdır.Kar yağışlı gün sayısıysa ortalama bir günü bile bulmaz.Kapalı günler bakımından en az değerlere Akdeniz kıyılarında erişilir.Bağıl nem oranı %66-69’dur.Rüzgar yönü genellikle kuzeydoğu,güneydoğu ve güneybatı dır.Ülkenin batısında Ege Denizi kıyılarında ve vadiler boyunca deniz etkisinin sokulduğu alanlarda ise , Akdeniz ikliminin biraz değişikliğe uğramış biçimi görünür.Batı Anadolu’da Gediz,Küçük Menderes ve Büyük Menderes ırmaklarının geniş vadi olukla- rıyla denizin etkisi iç kesimlere kolaylıkla sokulur.Burada da Akdeniz Bölgesinde olduğu gibi, yazlar çok sıcak ve kurak , kışlar ılık yağışlı geçer.Yaz mevsiminde zaman 40 C’ nin üstüne sıcaklıklar, kışın ancak kuzeyden gelen soğuk hava kütlesinin etkisine bağlı olarak düşer.Yağış maksimumu kışa , minimumu yaza rastlar.Sonbahar yağışları ilkbahar yağışlarından az farklıdır.Dağlık kesimlerde yağış değerleri oldukça fazlalaşır.

Akdeniz iklimi, Daha kuzeyde Marmara kıyılarında , yazların serinliğiyle kendisi belli eden daha değişik bir özellik taşır.Kışlarda , Ege ve Akdeniz kıyılarına oranla daha serin ve soğuktur.Yaz sıcaklık ortalamaları daha düşüktür.Yağış tutarları özellikle kuzeye doğru gittikçe artar.İklimi Akdeniz-Karadeniz iklimleri arasında bir geçiş tipi olan bu bölge , zaman zaman Balkanlardan gelen soğuk hava kütlesinin etkisi altında kalır.Bu sebeple kimi kışlar çok soğuk geçer.Kar yağışları daha sık görülür ve sıcaklıklar daha sık iner.

MARMARA GEÇİŞ İKLİM

Marmara bölgesinde yıllık ortalama yağış tutarı 600-750 mm arasındadır.Yağış maksimumu kışa, minimumu yaza rastlar.Güneyden kuzeye doğru gittikçe yağışların arttığı ve yaz kuraklığının hafiflediği görülür.Bulutlu gün sayısı Ege ve Akdeniz kıyılarından daha çok Karadeniz kıyılarından daha düşüktür.Bağıl nem oranı yaklaşık % 71-75 ‘dir.Rüzgar yönü genellikle kuzeydoğu (poyraz) ve güneybatı (lodos).Oldukça soğuk kışlar;kar yağışı ve don olağan , yaz kuraklığı kısa ve hafif.


İÇ KESİMLERİN BOZKIR KARASAL İKLİMİ

Yazları sıcak ve kurak , kışları sert ve uzun geçer.Sıcaklık koşulları bakımından karasal iklimin, yağış koşulları bakımından bozkır ikliminin özelliklerini taşıyan bu iklim tipi Ülkemizin iç kesimlerinde İç Anadolu ‘da , İç Batı Anadolu’da,Göller Yöresinde ve Güneydoğu Anadolu’ da egemendir.Yağış ve sıcaklık koşullarının özelliklerine göre bu iklim tipi sözü edilen bölgelerde farklılıklar gösterir.

İç Anadolu Bölgesi’nin Tuz Gölü çevresinde yağışların azlığıyla dikkati çeken Bozkır iklimi egemendir.Bu kesimde yıllık ortalama sıcaklık yaklaşık 11 C’dir.En soğuk ayın (ocak) ortalama sıcaklığın –0.3 C’dir, en sıcak ayın (temmuz yada ağustos) ortalama sıcaklığı 21-22 C’ arasındadır.Yazın 30 C’ nin üstüne çıkan sıcaklıklar kışın sık sık –5 C’ nin altına iner.Şimdiye kadar saptanan en düşük sıcaklık değeri –28.8 C’dir.(Konya) en yüksek sıcaklık değeri 40 C ‘ (Konya).Yıllık ortalama yağış tutarı 300-350 mm arasındadır.Yağış maksimumu kışa,minimumu yaza rastlar.Sonbahar yağışları, kış yağışlarının yarısı kadardır.Yaz yağışları ise, Akdeniz bölgesine oranla daha fazladır.Ülkemiz de yağışlı günler sayısının en az olduğu yer İç Anadolu Bölgesinin bu kesimidir.(60-75 gün) Kapalı gün sayısı Ege ve Akdeniz Bölgesinden daha fazladır.Bağıl nem oranı %60-64 rüzgar yönü genellikle kuzey ve kuzeydoğudur.Bu kesimden çevreye doğru gidildikçe Bozkır iklimi özelliğinin azaldığı, karasal etkilerin arttığı görülür. Yağışlarda az da olsa artışlar,sıcaklıklarda ise düşüşler başlar.Tuz gölünün çevresinde aylık ortalama sıcaklıklar 0 C’ nin altına inmemesine karşın , İç Anadolunun kenar bölgelerinde ortalama sıcaklıklar, ocak ayında 0 C’ nin altına iner.Şimdiye kadar ölçülen en düşük ve en yüksek sıcaklık değerleri de , Tuz gölü çevresindeki yerlere oranla kenar bölgelerde daha fazladır.Kenar bölgelerde saptanan en düşük sıcaklık değerleri -34.6 C’ (Sivas) en yüksek sıcaklık değerleri -40.7 C’ dir(Kayseri) İç Anadolu ya oranla daha dağlık ve engebeli olan ve ortalama yükseltisi 800-1000 m arasında değişen İç Batı Anadolu’da bu iklim,yağışların fazlalığıyla kendini belli eder.Geniş yer kaplayan yüksek düzlükler ve tepeler gerek Ege Bölgesinde, gerekse İç Anadolu bölgesinde daha çok yağış alır.Yıllık ortalama sıcaklık 10-12 C’ dir.En soğuk ay (ocak) ortalama sıcaklığı 0 C’ (-2 C’), en sıcak ay (temmuz) ortalama sıcaklığı 20-23 C’ arasındadır. Yaz mevsiminde 30 C’ nin üstüne çıkan sıcaklıklar,kış mevsiminde sık sık –10 C’ nin altına iner.İç Batı Anadolu’da şimdiye kadar saptanan en yüksek sıcaklık değeri 39.8 C’ (Uşak) , en düşük sıcaklık değeri -28.1 C’ dir(Kütahya).Yıllık ortalama yağış tutarı 450-550 mm arasındadır. Yağış değerleri çevredeki dağlık alanlara doğru artar.Yağış maksimumu ilkbahar yada kış,minimumu yaz mevsimine rastlar.Yaz yağışları Ege ve Akdeniz bölgesinden daha yüksektir.

İç Anadolu’nun güney batı kesiminde yer alan ve ortalama yükseltisi 800-900 m arasında değişen Göller Yöresinde , İç Batı Anadolu iklimi ile Akdeniz iklimi arasında bir geçiş iklim tipi görülür.Yörenin güney kesiminde yükselen ve 2500 mt. yi aşan dağlar, nemli deniz etkisinin iç kısımlara sokulmasına engel olur.Yıllık ortalama sıcaklık 11-13 C’ dir. Bu değer Akdeniz bölgesinde saptananlardan düşük, İç Anadolu’da saptananlardan yüksektir. En soğuk ayın (ocak) ortalama sıcaklığı 1-3 C’ , en sıcak ayın (temmuz-ağustos) ortalama sıcaklığı 22-24 C’ arasındadır. Yörede yazın zaman zaman 40 C’ ye yaklaşan sıcaklıklar, kışın -5 C’ nin altına iner.Şimdiye kadar saptanan en düşük sıcaklık değeri -22.9 C’ (Beyşehir) , en yüksek sıcaklık değeri 39.6 C’ dir(Burdur) yağış maksimumu kış , minimumu yaz mevsimine rastlar.Yaz kuraklığı Akdeniz bölgesinden daha hafiftir.Kış mevsiminde sık sık kar yağar. Bu özelliğiyle yöre , Akdeniz ikliminden ayrılır.Göller Yöresinde yağışlı gün sayısı , Ege veAkdeniz bölgesinden fazladır.Bağıl nem oranı yaklaşık %57-63 arasındadır. Rüzgar yönü genellikle güneydoğu ve kuzeydoğudur.Güneydoğu Anadolu bölgesinin alçak kesimlerinde (Urfa ve çevresi) Bozkır iklimi, yüksek yayla düzlüklerinde de karasal iklim egemendir.

Bölgede yazlar çok sıcak ve kurak , kışlarda Doğu Anadolu ya oranla daha soğuk geçer yıllık ortalam sıcaklık 14-18 C’ dir. En soğuk ayın (Ocak) ortalama sıcaklığı 1-5 C’ , en sıcak ayın ortalama sıcaklığı 27-31 C’ arasındadır. Yazın zaman zaman sıcaklıkların 45 C’ nin üstüne çıktığı görülür.Bölgede şimdiye kadar saptanan en düşük sıcaklık değeri -12.4 C’ dir(Urfa). Yıllık ortalama yağış 450-750 mm arasındadır. Yağış maksimumu kış , minumumu yaz mevsimine rastlar. Yaz kuraklıkları Akdeniz bölgesinde olduğu gibi belirgin ve uzun, yaz yağışlarıda yine bu bölgedeki gibi düşük- tür.Kuzey-Kuzeydoğudaki yüksek alanlarda ve Doğuda Mardin-Midyat eşiğinde artan yağışlar orta kesimindeki düzlüklerde azalır. Yağışlı günlerin sayısı, Akdeniz ve Ege kıyılarında olduğu gibi 80-90 gün arasındadır. Türkiye’deki bağıl nem bakımından en düşük değerler (Siirt % 50,Urfa % 48,Diyarbakır %53 ) bu bölgede görünür. Rüzgar yönü genellikle güneybatı,kuzeydoğu ve kuzeydir.

DOĞU ANADOLU KARASAL İKLİM

Doğu Anadolu da iklim , yükselti, yer şekilleri, denizden uzaklığa bağlı olarak sert karasal özellikler taşır.İç Anadolu’ ya oranla kışlar daha soğuk ve uzun, yağış tutarları daha fazladır,sıcaklık farkları çok yüksektir.Geniş bir alan etkisinde bulunduran bu iklim , bölgenin çeşitli kesimlerinde (Erzurum,Kars yaylalarında ,Van Gölü çevresinde,Yukarı Fırat bölümünde, Hakkari çevresinde) birbirinden farklı özellikler gösterir.

Ülkenin kuzeydoğusunda yüksek yaylaların geniş yer kapladığı (Erzurum-Kars yaylalarında) alanlarda bu iklim , çok soğuk sert ve uzun kışları , serin yazları ile kendini belli eder. Yıllık ortalama sıcaklık 4-6 C’ arasındadır. En soğuk ayın (Ocak) ortalama sıcaklığın -8,6 / - 11,8 C’; en sıcak ayın (ağustos) ortalama sıcaklığı 17-23 C’ arasındadır. Kış mevsiminde dört ayın sıcaklığı (aralık,ocak,şubat,mart) 0 C’ nin altındadır. Yazın ender olarak 40 C’ ye yaklaşan sıcaklıklar kışın sık sık -20 C’ nin altına iner. Şimdiye kadar saptanan en yüksek sıcaklık değeri 38 C’ (Karaköse –Ağrı), en düşük sıcaklık değeri -43.2 C’ dir.

Ağrı (Karaköse) Meteoroloji İstasyonunda saptanmış olan bu değer , Türkiye’deki meteoroloji istasyonlarının şimdiye kadar saptadıkları en düşük sıcaklık derecesidir. Yıllık ortalama yağış 450-550 mm arasındadır. Ülkenin büyük bölümünde, en yağışlı mevsim kış olmasına karşın, bu yörede en yağışlı mevsim, Kars’ta yaz,Erzurum’da ilkbahardır. Kış , Erzurum-Kars yöresinde en kurak mevsimdir.Karasal yağış rejiminin özelliği olan bu durum(yağışlarda maksimum devrenin yaz,minimum devrenin kış olması) , ülkede yalnızca bu yörede görülür. Yağışlı günler sayısı Erzurum-Kars yaylalarında batıdan doğuya doğru artış gösterir. Kar yağışlı ve karla örtürlü gün sayısı bakımından ülkemizde en yüksek değerlere Doğu Anadolu Bölgesi’nin kuzeydoğu yaylalarında ulaşılır. Burada toprak 4-4.5 ay karla kaplı kalır. Bulutlu gün sayısı bakımından, ülkede en yüksek değerler yine bu yörede görülür. Bağıl nem oranı % 63-67 arasındadır. Rüzgar yönü genellikle kuzeydoğu ve güneybatıdır.

Van Gölü çevresinde iklim,Erzurum-Kars yaylalarına oranla daha ılıktır. Kışlar daha kısa geçer. Yıllık ortalama sıcaklık 8-10 C’ arasındadır. Bu iklimin etkisini sürdürdüğü alanda şimdiye kadar saptanan en düşük sıcaklık değeri -28.7 C’ (Van) , en yüksek sıcaklık değeri 37,5 C’ dir.(Van). Yağış maksimumu ilkbahara,minimumu yaza rastlar. Sonbahar yağışları kış yağışlarından az farklıdır. Kış yağışlarının çoğu kardır. Bağıl nem oranı % 59-68 arasındadır. Rüzgar yönü genellikle doğu ve kuzeydoğudur.

Yükseltisi 1000-1200 mt. Arasında değişen yüksek ovaların ve yükseltisi 3000 mt. yi aşan dağların bulunduğu Doğu Anadolu ‘nun Yukarı Fırat Orta ve Aşağı Fırat yöresinde iklim,Erzurum-Kars yaylalarından daha sıcak,Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde daha serin geçer. Burada iklim , yörenin kuzeyinde ve güneyinde etkisini sürdüren iklim tipleri arasında bir geçiş tipi özelliğini taşır. Yıllık ortalama sıcaklık yaklaşık 9-13 ‘C
arasındadır. Yaz mevsiminde zaman zaman sıcaklıkların 40’C yi aştığı , kış mevsimindeyse -20 ‘C nin altına indiği görülür. Şimdiye kadar saptanan en yüksek sıcaklık değeri 42 ‘C (Elazığ), en düşük sıcaklık değeri -32,5 ‘C dir.(Erzincan) yıllık ortalama yağış 350-450 mm arasındadır. Bu değer çevredeki dağlık alanlara gidildikçe artar. Yağış maksimumu ilkbahar , minimumu yaz mevsimine rastlar. Yaz mevsiminin yağış payı kuzeyden güneye doğru azalır. Kar yağışlı günler sayısı batıdan doğuya doğru artar. Bağıl nem oranı % 53-64 arasındadır. Rüzgar yönü genellikle kuzey kesiminde batı ve kuzeybatı, güney kesiminde güneybatı ve güneydoğudur.

Ülkemizin en güneydoğu ucunda çok dağlık ve engebeli bir alanda yer alan Hakkari yöresi’nde bu iklim,yağışların fazla olmasıyla kendini gösterir. Yıllık ortalama sıcaklık yaklaşık 9-10 ‘C dir. Yazın ender olarak 35 ‘C yi aşan sıcaklıklar,kışın sık sık –20 ‘C nin altına iner. Yağışlar yüksek alanlarda daha da fazlalaşır. Yağış maksimumu ilkbahar , minimumu yaz mevsimindedir. Yaz ayları özellikle Temmuz ve Ağustos çok kurak geçer. Kış yağışları çoğunlukla kar biçimindedir. Bağıl nem oranı yaklaşık % 57-60 ‘tır. Rüzgar yönü genellikle kuzeybatı ve güneybatıdır.

BASINÇ TEST

1.Soru

Çivinin yapılma amacı aşağıdaki cisimlerden hangisinin yapılma amacıyla aynı değildir?

A ) çatal
B ) Bıçak
C ) Kar ayakkabısı
D ) Iğne

2.Soru


Eşit ağırlıktaki K, L ve M katı cisimleri şekildeki gibi sıvı içinde dengededirler.
Buna göre cisimlerin;
Vb : sıvı içine batan hacimleri
Fk : üzerlerine etkiyen kaldırma kuvvetleri
m : kütleleri
niceliklerinden hangileri eşit olur?

A ) Yalnız Vb
B ) Vb ve Fk
C ) Fk ve m
D ) Vb , Fk ve m

3.Soru

Aşağıdakilerden hangisi ile açık hava basıncı ölçülür?

A ) Barometre
B ) Higrometre
C ) Termometre
D ) Manometre

4.Soru

Taban alanı 1.2 m2 olan bir cismin yaptığı basınç 400 Pa'dır. cismin ağırlığı kaç N'dur?

A ) 480
B ) 600
C ) 200
D ) 300

5.Soru

-Ördekler, tavuklara göre bataklıkta daha rahat yürüyebilirler.
-paletli iş makinaları yumuşak zeminlerde tekerli iş makinalarına göre daha rahat çalışabilirler.
-karda, kar paletleriyle yürümek ayakkabılarla yürümekten kolaydır.
Yukarıdaki olaylar hangi ilke ile açıklanabilir?

A ) Basıncın artması bir cismin zemine batıcılığını azaltır.
B ) Bir yüzeye etki uygulandığında yüzey de ters yönde tepki uygular.
C ) Yüzey alanının büyütülmesi sürtünme kuvvetini azaltır.
D ) Kuvvet uygulanan bir yüzeyin alanı büyüdükçe basınç azalır

6.Soru

Taban alanı 30S olan cisim ters çevriliyor.Ters çevrilince alta gelen yüzeyin taban alanı 20S oluyor.I. ve II. durumların basınçlarının karşılaştırması yapıldığında oranın 4/6 olduğu bilindiğne göre bu olayla ilgili hangisi doğrudur?

A ) Bu cismin ağırlığı kesin olarak 600'dür
B ) Cismin taban alanı küçüldüğü ve ağırlık değişmediği için basınç artmıştır.
C ) Cismin basıncının değişmesinin nedeni yerçekimi kuvvetidir.
D ) Cisim ters çevrilince ağırlığı artar.

7.Soru

Hangisi basınçla ilgili bir terim değildir?

A ) N/m
B ) Atm
C ) Pascal
D ) Dyn/cm2

8.Soru


Bir U borusu içindeki X, Y ve Z sıvıları şekildeki gibi dengededir. Sıvıların yoğunlukları dx, dy ve dz arasındaki ilişki aşağıdakilerden hangisidir?

A ) dz> dy> dX
B ) dy= dx= dz
C ) dy> dx= dz
D ) dy > dz > dx

9.Soru

Özkütlesi 3gr/cm3 olan sıvı ile dolu olan bir kap 150 gr geliyor.Aynı kap özkütlesi 2gr/cm3 olan sıvı ile dolunca 100gr geliyor.Kap su ile dolunca kaçgram olur?(suyun özkütlesi 1gr/cm3 tür.)

A ) 60
B ) 40
C ) 50
D ) 125

10.Soru

Bir su cenderesinde büyük pistonun yüzeyi küçük pistonun yüzeyinin 10 katıdır.
buna göre 40 N 'luk bir kuvvetle hangisi kaldırılamaz?

A ) 300 N'luk çocuk
B ) 250 N'luk masa
C ) 450 N'luk koyun
D ) 400 N'luk motorsiklet

11.Soru

Asagidakilerden hangisi acık hava basıncını ölçer?

A ) Barometre
B ) Termometre
C ) Dinomometre
D ) Manometre

12.Soru

Havada yükselen bir balonun patlamasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A ) Balonun içindeki gazın ısınması
B ) Balondaki gazın havadan hafif olması
C ) Yükseklere çıkıldığında açık hava basıncının artması
D ) Yükseklere çıkıldığında açık hava basıncının azalması

13.Soru


üstteki balon içindeki bas1nc1 bulabilmek için P L ve h dan hangilerinin bilinmesi gereklidir?

A ) p ve l
B ) p , l , h
C ) h , l
D ) p

14.Soru

Açık hava basıncının 2,25 atmosfer olduğu yerde basınç kaç cm-hg'ye eşit olur?

A ) 76
B ) 33,8
C ) 171
D ) 38

15.Soru

Aşağıdakilerden hangisi açık hava basıncıın varlığını ıspatlayan belirti değildir?

A ) Teneke kutunun, içindekihava boŞaltilinca bÜzÜlmesİ
B ) Lastİk kismi sikiŞtirilmiŞdamlaliĞin sivi İle dolmasi
C ) Pİpetle meyve suyu İçerken pİpetİn sivi İle dolmasi
D ) Denİzlerİn yÜkselmesİ ve alçalmasi

16.Soru

Aşağıdakilerden hangisi basınç birimi değildir?

A ) Bar
B ) Atmosfer
C ) Joule
D ) Pa

17.Soru

Aşağıdakilerden hangisi yapılırsa torricelli deneyindeki aynı sonuç elde edilemez?

A ) Borunun boyunu uzatmak
B ) Boruyu sola doğru eğmek
C ) Boruyu sağa doğru eğmek
D ) Deneyi başka bir yerde yapmak

18.Soru

Açık hava basıncı olmasaydı aşağıdaki olayların hangisi ya da hangileri gerçekleşmezdi?
i. enjektördeki aşının koldan vücuda geçirilmesi
ii. kuyudaki suyun tulumbayla yukarı çıkarılması
iii.hareket halindeki otomobilin frenine basıldığında hızının azalması

A ) Yalnız i
B ) Yalnız ii
C ) i ve iii
D ) ii ve iii

19.Soru

Havada 150 N,sivi içinde 90 N gelen bİr cisme sivi tarafindan uygulanan kaldirma kuvvetİ kaç Newtondur?

A ) 90
B ) 70
C ) 60
D ) 150

20.Soru

Hava cisimler üzerine,her doğrultuda basınç uygulamaktadır.Aşağıdakilerden hangisi bu basıncın nedenlerinden değildir?

A ) Havanin hareketlİ olmasi
B ) Havanin hacminin olmasi
C ) Havanin akici olmasi
D ) Havanin ağırlığınin olmasi

21.Soru

Aşağıdaki olayların hangisinde havanın kaldırma kuvveti söz konusu değildir?

A ) Uçurtmanın uçmasında
B ) Uçan balonlarla seyahatlerde
C ) Paraşütçülerin uçmasında
D ) Rüzgar güllerinin dönmesinde

22.Soru

Kapalı kaptaki gazların basıncını ölçen alet aşağıdakilerden hangisidir?

A ) Barometre
B ) Higrometre
C ) Manometre
D ) Termometre



23.Soru

Ağırlığı 15000 N olan bir otomobil toplam temas yüzeyi 300 cm2 olan 4 lastik üzerinde durmaktadır. Lastiklerin yola yaptığı basınç kaç Atm'dir ?

A ) 0,125
B ) 12
C ) 0,5
D ) 0,9

24.Soru

Bıçakların kesici yüzeylerinin sık sık bilenmesinin amacı nedir?

A ) Parlatmak
B ) Paslanmasını önlemek
C ) Basıncı azaltmak
D ) Temas yüzeyini küçültmek

25.Soru

Aşağıdakilerden hangisi basınç birimi değildir?

A ) Atmosfer
B ) N/m2
C ) Paskal
D ) kg.m/s


Doğru cevaplar C,B,A,A,D,B,A,C,C,C,A,D,?,C,D,C,D,B,C,B,D,C,A,D,D

BİTKİLERDE ÜREME VE GELİŞME

BİTKİLERDE ÜREME VE GELİŞME:Bitkilerde döllenmeyi sağlayan gerçek gametler mayoz bölünmeyle değil, mayozu izleyen mitoz bölünmeli hazırlık dönemiyle meydana getirilir. Bu hazırlık dönemine monoploit gelişme evresi denir.

A. ÇİÇEKSİZ BİTKİLERDE ÜREME
Çiçeksiz bitkilerin hemen hepsi spor meydana getirir. Sporlar çimlenerek haploid bitkicikleri (gametofitleri) oluştururlar. Üremelerinde eşeysiz ve eşeyli üremenin birbirini takip etmesi yani döl almaşı (=¤¤¤¤genez) görülür.

  • Su yosunlarının çoğunda zigot mayoz geçirerek sporlar oluşur ve haploid evre hakimdir.
  • Kara yosunlarında döllenme sonucu oluşan zigottan mitoz bölünmelerle meydana gelen sporofit bitki gametofit bitki üzerinde gelişir ve mayozla sporlar oluşturur. Sporlar mitozla çimlenerek gametofit bitkiyi meydana getirir. Haploid evre hakimdir.
  • Eğrelti otlarında döllenmeyle oluşan zigot mitoz bölünmelerle sporofit bitkiyi oluşturur. Sporofit fotosentez yapabilir, üzerindeki spor keselerinden mayoz bölünmeyle oluşan sporlar çimlenerek gametofiti oluşturur. Diploid evre hakimdir.


B. ÇİÇEKLİ BİTKİLERDE ÜREME
1. Çiçeğin Yapısı
Çiçekli bitkide, eşeyli üremeyi sağlayacak organların meydana geldiği yer çiçektir.

2. Embriyo Kesesi ve Yumurtanın Oluşumu
Dişi organın yumurtalığında (ovaryum) bir veya bir kaç tane tohum taslağı bulunur.
Her tohum taslağı içerisinde 2n kromozomlu megaspor (makrospor) ana hücresi vardır. Bu hücre mayoz ve mitoz bölünmeler geçirerek, yumurtanın da içinde bulunduğu 8 çekirdekli embriyo kesesini oluşturur.

3. Çiçek Tozu (Polen) Oluşumu
Erkek organın anter (başcık) kısmındaki polen keseleri içerisinde 2n kromozomlu polen ana hücreleri (mikrospor ana hücresi) bulunur. Polen ana hücresi mayoz bölünmeye uğra¤¤¤¤¤ 4 tane n kromozomlu mikrospor hücresini oluşturur. Her mikrospor bir defa mitoz geçirerek iki çekirdekli hale gelir. Oluşan bu yapılara polen denir. Polendeki çekirdeklerden biri mitoz geçirerek iki adet sperm oluşur. Diğer çekirdek ise, tozlaşma sonrasında polen tüpünü oluşturur.


4. Tozlaşma ve Döllenme
Çiçek tozlarının (polenlerin), hazırlandığı yer olan erkek organ başcığından dişi organ tepeciğine; yağmur, rüzgâr, böcekler, diğer bazı hayvanlar ve su aracılığıyla taşınmasına tozlaşma denir.

5. Döllenme Sonucu oluşan Yapılar
Polen tüpüyle taşınan sperm çekirdeklerinden birisi yumurta hücresiyle döllenerek zigot’u oluşturur. Zigot mitoz bölünmelerle gelişerek embriyoyu (2n) meydana getirir.


Polen tüpüyle taşınan diğer sperm hücresi embriyo kesesinin ortasındaki diploid polar hücre (başlangıçta iki haploid polar çekirdek halindeyken sonradan birleşmişlerdir) ile döllenerek triploid hücreyi (3n) meydana getirirler. Triploid hücre mitozla gelişerek endospermi (besin dokusunu) oluşturur.

6. Tohum ve Meyve Oluşumu
Döllenmelerden sonra embriyo kesesinin dış kısmındaki tohum taslağı örtüsü gelişerek tohum kabuğu ve zarını (testa) oluşturur.
Meyve, tohum gelişimini tamamlamış yumurtalıktan ve dişi organın çeperinden meydana gelir. Meyveler, tohumlarıyla beraber yenilerek veya çeşitli yollarla taşınarak, tohumların geniş alanlara dağıtılmasını sağlar. Her meyvede yumurtalıktaki tohum taslağı sayısı kadar tohum bulunur.

C. ÇİMLENME ve GELİŞME
Gelişme döllenmeden hemen sonra ana bitkiye bağlıyken başlar. Zigotun bölünmeleriyle ilk yapraklar, çenekler, embriyonik kök ve embriyonik gövde meydana gelir.



Embriyo çimleninceye kadar tohumun içinde bu şekilde kalır. Beslenmesi ise tohum içinde endosperm tarafından olur. Ayrıca yüksek yapılı bitki embriyolarında çenekler vardır.
Genç bitkinin fotosentezle kendine yeterli besin üretmesine kadar bitki taslağını besler. Tohum uygun koşullarda çimlenir. Bunlar uygun bir nemlilik (su), sıcaklık ve oksijendir.

Şekil : Bir Fasulye Tohumunda Çimlenme ve Gelişme Evreleri

Böyle uygun bir ortamda, tohum ilk olarak su emerek şişer. Bu sayede enzimler daha aktif hale geçer. Nişasta gibi depo besinler yıkılır. Hücresel solunum ve peşinden mitoz bölünme hızlanır.
Bölünmelerin hızlanmasıyla ilk kök oluşur. Sonra sırasıyla ilk yapraklar ve gövde gelişmeye başlar. Ortam ışıklıysa klorofil sentezi yapılır ve fotosentez başlar. Belirli bir süre gelişen bitkide, en son olarak çiçek oluşumu sağlanır.
Bitkide gelişme ve büyüme hayat boyu devam eder. Dökülen yaprakların yerine yenileri oluşur. Meristem dokular hayat boyu korunduğu için, göde ve dalların uzaması sınırsızdır.

BİTKİLERDE ÜREME ve GELİŞME

BİTKİLERDE ÜREME VE GELİŞME

Bitkilerde döllenmeyi sağlayan gerçek gametler mayoz bölünmeyle değil, mayozu izleyen mitoz bölünmeli hazırlık dönemiyle meydana getirilir. Bu hazırlık dönemine monoploit gelişme evresi denir.

A. ÇİÇEKSİZ BİTKİLERDE ÜREME
Çiçeksiz bitkilerin hemen hepsi spor meydana getirir. Sporlar çimlenerek haploid bitkicikleri (gametofitleri) oluştururlar. Üremelerinde eşeysiz ve eşeyli üremenin birbirini takip etmesi yani döl almaşı (=¤¤¤¤genez) görülür.

  • Su yosunlarının çoğunda zigot mayoz geçirerek sporlar oluşur ve haploid evre hakimdir.
  • Kara yosunlarında döllenme sonucu oluşan zigottan mitoz bölünmelerle meydana gelen sporofit bitki gametofit bitki üzerinde gelişir ve mayozla sporlar oluşturur. Sporlar mitozla çimlenerek gametofit bitkiyi meydana getirir. Haploid evre hakimdir.
  • Eğrelti otlarında döllenmeyle oluşan zigot mitoz bölünmelerle sporofit bitkiyi oluşturur. Sporofit fotosentez yapabilir, üzerindeki spor keselerinden mayoz bölünmeyle oluşan sporlar çimlenerek gametofiti oluşturur. Diploid evre hakimdir.


B. ÇİÇEKLİ BİTKİLERDE ÜREME
1. Çiçeğin Yapısı
Çiçekli bitkide, eşeyli üremeyi sağlayacak organların meydana geldiği yer çiçektir.

2. Embriyo Kesesi ve Yumurtanın Oluşumu
Dişi organın yumurtalığında (ovaryum) bir veya bir kaç tane tohum taslağı bulunur.
Her tohum taslağı içerisinde 2n kromozomlu megaspor (makrospor) ana hücresi vardır. Bu hücre mayoz ve mitoz bölünmeler geçirerek, yumurtanın da içinde bulunduğu 8 çekirdekli embriyo kesesini oluşturur.

3. Çiçek Tozu (Polen) Oluşumu
Erkek organın anter (başcık) kısmındaki polen keseleri içerisinde 2n kromozomlu polen ana hücreleri (mikrospor ana hücresi) bulunur. Polen ana hücresi mayoz bölünmeye uğra¤¤¤¤¤ 4 tane n kromozomlu mikrospor hücresini oluşturur. Her mikrospor bir defa mitoz geçirerek iki çekirdekli hale gelir. Oluşan bu yapılara polen denir. Polendeki çekirdeklerden biri mitoz geçirerek iki adet sperm oluşur. Diğer çekirdek ise, tozlaşma sonrasında polen tüpünü oluşturur.


4. Tozlaşma ve Döllenme
Çiçek tozlarının (polenlerin), hazırlandığı yer olan erkek organ başcığından dişi organ tepeciğine; yağmur, rüzgâr, böcekler, diğer bazı hayvanlar ve su aracılığıyla taşınmasına tozlaşma denir.

5. Döllenme Sonucu oluşan Yapılar
Polen tüpüyle taşınan sperm çekirdeklerinden birisi yumurta hücresiyle döllenerek zigot’u oluşturur. Zigot mitoz bölünmelerle gelişerek embriyoyu (2n) meydana getirir.


Polen tüpüyle taşınan diğer sperm hücresi embriyo kesesinin ortasındaki diploid polar hücre (başlangıçta iki haploid polar çekirdek halindeyken sonradan birleşmişlerdir) ile döllenerek triploid hücreyi (3n) meydana getirirler. Triploid hücre mitozla gelişerek endospermi (besin dokusunu) oluşturur.

6. Tohum ve Meyve Oluşumu
Döllenmelerden sonra embriyo kesesinin dış kısmındaki tohum taslağı örtüsü gelişerek tohum kabuğu ve zarını (testa) oluşturur.
Meyve, tohum gelişimini tamamlamış yumurtalıktan ve dişi organın çeperinden meydana gelir. Meyveler, tohumlarıyla beraber yenilerek veya çeşitli yollarla taşınarak, tohumların geniş alanlara dağıtılmasını sağlar. Her meyvede yumurtalıktaki tohum taslağı sayısı kadar tohum bulunur.

C. ÇİMLENME ve GELİŞME
Gelişme döllenmeden hemen sonra ana bitkiye bağlıyken başlar. Zigotun bölünmeleriyle ilk yapraklar, çenekler, embriyonik kök ve embriyonik gövde meydana gelir.


Embriyo çimleninceye kadar tohumun içinde bu şekilde kalır. Beslenmesi ise tohum içinde endosperm tarafından olur. Ayrıca yüksek yapılı bitki embriyolarında çenekler vardır.

Genç bitkinin fotosentezle kendine yeterli besin üretmesine kadar bitki taslağını besler. Tohum uygun koşullarda çimlenir. Bunlar uygun bir nemlilik (su), sıcaklık ve oksijendir.

Böyle uygun bir ortamda, tohum ilk olarak su emerek şişer. Bu sayede enzimler daha aktif hale geçer. Nişasta gibi depo besinler yıkılır. Hücresel solunum ve peşinden mitoz bölünme hızlanır.
Bölünmelerin hızlanmasıyla ilk kök oluşur. Sonra sırasıyla ilk yapraklar ve gövde gelişmeye başlar. Ortam ışıklıysa klorofil sentezi yapılır ve fotosentez başlar. Belirli bir süre gelişen bitkide, en son olarak çiçek oluşumu sağlanır.
Bitkide gelişme ve büyüme hayat boyu devam eder. Dökülen yaprakların yerine yenileri oluşur. Meristem dokular hayat boyu korunduğu için, göde ve dalların uzaması sınırsızdır.

HÜCRE BÖLÜNMELERİ

Canlılarda mitoz amitoz ve mayoz olmak üzere üç çeşit bölünme görülür.

I. MİTOZ BÖLÜNME
Mitoz bölünme tek hücreli canlılardan çok hücreli canlılara ve insana kadar bir çok canlı grubu tarafından gerçekleştirlebilir.
Bu bölünme sonunda bölünen hücrelerden birbirinin tam benzeri olan iki yavru hücre oluşur. Bölünen hücrenin kalıtsal maddesi önce kopyalanır sonra eşit olarak iki yavru hücreye aktarılır.
Kromozom sayısı ne olursa olsun bölünme yeteneği olan her hücre mitozla çoğalabilir.
Bir hücreli organizmalarda mitoz bölünme sonucu iki yeni birey oluşur. Böylece üreme sağlanmış olur.
Çok hücreli organizmalarda ise döllenmiş yumurta olan zigotun mitoz bölünmeler yapmasıyla organizmanın büyümesi ve gelişmesi sağlanır.
Hücre bölünmesi başlamadan önce çekirdek dinlenme durumunda olmayıp hücredeki faaliyetlerine devam eder. İki bölünme arasındaki bu aaaabolik devreye interfaz denir.
İnterfazdan sonra çekirdek bölünmesi (karyokinez) ve sitoplazma bölünmesi (sitokinez) olmak üzere iki kademede mitoz gerçekleşir. Hücrenin bölünme öncesi ve bölünme sırasında gerçekleştirdiği hayat döngüsü aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
Bu şekilde görülen G1 evresinde hücre sitoplazma ve yüzey olarak büyür. Organel sayıları artar. Hücrenin normal aaaabolizması devam eder.
S evresinde hücre artık bölünme mesajını almıştır. Bu evrede kromozomlar (DNA lar) ve sentrozomlar kendini eşler.
G2 evresinde ise bölünme sırasında kullanılacak enzimler proteinler ve ATP enerjisi senaaalenir.

A. KARYOKİNEZ
(ÇEKİRDEK BÖLÜNMESİ)
Bölünme hazırlıklarını bitirmiş olan hücre profaz aaaafaz anafaz ve telofaz evrelerini geçirerek çekirdek bölünmesini tamamlamış olur.

1. Profaz
İnterfaz sonunda eşlenmiş durumdaki kromatin iplikler bu evrede kısalıp kalınlaşarak kromozom halini alırlar. Hayvan hücrelerinde interfazda eşlenmiş olan sentrozomlar da hücrenin zıt kutuplarına çekilir. Profazın sonuna doğru çekirdek zarı çekirdekçik ve endoplazmik retikulum erimeye başlar.

2. aaaafaz
Bu evrenin başlangıcında profazda erimeye başlayan çekirdek zarı tamamen kaybolur. Eşlenmiş durumdaki kromozomlar hücrenin tam ortasında (ekvator düzleminde) yanyana dizilirler.
Kromozomlar en belirgin halini aaaafazda alırlar. Sentrozomlardan oluşan iğ iplikleri kromozomları sentromerlerinden (eşlenmiş kromozomların ortası) yakalarlar.
aaaafazın sonuna doğru kromozomları oluşturan kardeş kromatitler birbirinden ayrılmaya başlar. Sentromer bölgelerinden iğ ipliklerine bağlı kalırlar.

3. Anafaz
Kromozomları oluşturan kardeş kromatitler tamamen birbirinden ayrılıp zıt kutuplara doğru çekilmeye başlar. Kromatitlerin ayrılması iğ ipliklerinin kısalıp helezon yapmasıyla sağlanır.
Anafazın sonunda zıt kutuplara çekilmiş olan kromatitler artık kromozom olarak adlandırılır.

4. Telofaz
Hücrenin zıt kutuplarındaki kromozomların etrafında çekirdek zarları yeniden oluşturulur.
Çekirdek içinde kalan kromozomlar incelip uzayarak kromatin iplik halini alırlar. Bu sırada profaz evresinde yıkılmış ve dağılmış olan endoplazmik retikulum yeniden oluşturulur. İğ iplikleri kaybolmaya başlar. Profaz evresinde kaybolan çekirdekçikler de tekrar ortaya çıkar.
Böylece çekirdeğin bölünmesi tamamlanmış ve bir hücrenin içinde iki çekirdek oluşmuş olur.



Şekil : Mitoz Bölünmenin Evreleri
II. AMİTOZ BÖLÜNME
Basit yapılı tek hücreli canlılarda çoğalma sırasında hücre bölünürken çekirdek zarı kaybolmaz. Bu bölünme tipine gizli mitoz veya amitoz denir.
Buna benzer şeklide tam mitoz sayılmayan başka bölünmelerde vardır. Bakterilerin zarlı çekirdekleri olmadığından bölünmeleri amitoza örnektir.

A. SİTOKİNEZ
(SİTOPLAZMA BÖLÜNMESİ)
Çekirdek bölünmesinin telofaz evresinin sonuna doğru hücrenin sitoplazması da bölünmeye başlar.
Sitokinez hayvan hücrelerinde dıştan içe doğru boğumlanma şeklinde gerçekleşir. Bitki hücrelerinde ise ölü selüloz çeper boğumlanmaya izin vermediği için ilk önce iki çekirdek arasında ara lamel oluşturulur. Bu lamel içten dışa doğru büyüyerek hücreyi ikiye böler.
Bu bölünme sonucunda başlangıçtaki hücreyle aynı genetik yapıda iki hücre oluşur. Hücrelerin sadece sitoplazma miktarları birbirinden farklı olabilir.

III. MAYOZ BÖLÜNME
Eşeyli üreyen canlılarda üreme hücrelerinin oluşturulması sırasında kromozom sayısının yarıya indirilmesi gerekir. Bu olay hücrenin mayoz bölünme geçirmesiyle sağlanabilir.
Gelişmiş canlıların vücut hücrelerindeki kromozom sayısı diploittir (2n). Bu canlıların üreme hücrelerinde (yumurta ve sperm) ise monoploit (n) sayıda kromozom bulunur.
Üreme hücreleri mayoz bölünmeyle oluşturulur. Kromozom sayısının yarıya indirilmesiyle türün kromozom sayısının değişmeden kalması sağlanır. Çünkü gametler döllenerek gelişir.
Mayoz bölünmede bir hücre art arda iki bölünme geçirerek dört yeni hücre oluşturulur. Oluşan hücreler hem birbirlerinden hem de ana hücreden farklı kalıtsal yapıda olabilir.

A. MAYOZ I BÖLÜNMESİ
Mayoz bölünmenin mitoz bölünmeden farklı olmasını sağlayan olaylar bu evrede gerçekleşir. Bölünme evreleri mitozda olduğu gibi dört safhadan meydana gelir. Şimdi bu bölünmeleri ve mitozdan farklı olarak gerçekleşen olayları inceleyelim.

1. Profaz I
Mitoz bölünmede olduğu gibi çekirdek zarı ve çekirdekçik erimeye başlar. Kısalıp kalınlaşan kromatin iplikler kromozom halini alırlar. Mitoz bölünmeden farklı olarak homolog kromozomlar birbirlerine tutunarak dört kromatitli ve iki kromozomlu tetratları oluştururlar.
Kromozomlar tetrat oluşturduğu sırada kardeş olmayan kromatitler bir çok noktadan birbirlerine temas eder. Bu noktalara sinapsis denir.
Bu sinapsislerden bazılarında kardeş olmayan kromatitler arasında gen alışverişi yapılabilir.
Krosing–over denilen bu olay sadece mayoz bölünmede görülür. Bu olay sayesinde kromozomlar üzerinde bulunan baskın ve çekinik genlerin diziliş sırası değiştirilir. Bu değişim ise oluşacak hücrelerde kalıtsal çeşitliliği artırır.
Krosing-over olayı her tetratta görülmez. Ne zaman ve ne oranda meydana geleceği hangi karakterler arasında olacağı tam olarak bilinemez. Ancak bir kromozom üzerindeki genler arası uzaklık arttıkça krosing-overle değiştirilme ihtimalı artar.

2. aaaafaz I
Mitoz bölünmeden farklı olarak homolog kromozomlar hücrenin ortasında üst üste gelecek şekilde iki sıra halinde dizilir. Bu diziliş şekli sayesinde mayoz I de kardeş kromatitler yerine homolog kromozomlar birbirinden ayrılır.

3. Anafaz I
Mitozda kardeş kromatitler birbirinden ayrılıp zıt kutuplara çekilirdi. Mayozda ise kardeş kromatitler yerine homolog kromozomlar birbirinden ayrılır. Bu olay mayoz bölünmede kalıtsal çeşitliliğin oluşmasında etkilidir.
Mayozda krosing-over olmasa bile homolog kromozomlar rastgele ayrıldığı için her zaman çeşitlilik sağlanmış olur.

4. Telofaz I
Mitoz bölünmede olduğu gibi önce çekirdek bölünmesi tamamlanır çekirdek zarı oluşur. Telofazın sonuna doğru sitoplazma bölünmesi başlar. Sitokinez mitoz bölünmede olduğu gibi gerçekleşir.
Mayozun ikinci bölünmesi başlamadan önce mayoz I de olduğu gibi interfaz safhası görülmez. Yani DNA eşlenmesi gerçekleşmez. Sadece hayvan hücrelerinde bölünme başlamadan önce sentrozomlar kendini eşler.





Şekil : Mayoz Bölünmenin Evreleri


B. MAYOZ II BÖLÜNMESİ
Mayoz II bölünmesi normal mitoz gibi gerçekleşir. Mayoz I sonunda oluşmuş haploit (n) kromozomlu hücrelerden yine haploit olan dört hücre oluşur.

1. Profaz II
Çok kısa sürede tamamlanan bir safhadır. Eğer oluşmuşsa çekirdek zarı eriyerek kaybolur. İğ iplikleri kısalıp kalınlaşır.

2. aaaafaz II
Kardeş kromatitleri taşıyan kromozomlar hücrenin ortasında tek sıra halinde dizilirler. Kromozomlar sentromerlerinden iğ ipliklerine bağlanırlar.

3. Anafaz II
Hücrenin ekvator düzleminde dizilmiş olan kromatitler iğ ipliklerinin kısalıp helezonlaşmasıyla birbirinden ayrılır. Mitozda olduğu gibi kromatit ayrılması gerçekleştirilmiş olur.

4. Telofaz II
Bu safhanın tamamlanmasıyla mayoz bölünme bitmiş olur. Profaz II evresinde kaybolan çekirdek zarı yeniden yapılır. Kromozomlar tekrar kromatin iplik haline dönüşür. Mayoz bölünmenin başlangıcında kaybolan çekirdekçikler tekrar ortaya çıkar.
Telofazın sonuna doğru sitoplazma bölünmesi başlar. Sitokinezin tamamlanmasıyla diploit (2n) kromozomlu eşey ana hücresinden haploit (n) kromozomlu dört hücre oluşmuş olur.

Doğal Fotosel 8.Sınıf Performans Ödevi

SORU:
Fotosellerin çalışma sistemi,nasıl çalışıyor,nasıl kulanılıyor?
Cam küreye pil bağlanarak bir devre kurulur .Güneş ışınları cam küreye ulaştığında alkali metallerden elektron kopar ve kapalı devre tamamlanarak sistem çalışır.Alkali metaller yüksek enerjili beyaz ışık alınca (güneş ışığı) elektronları kopar ve anot ucuna çekilirler.Güneş ışığı gelince devre tamamlanmış olur.
Fotoseller asansörlerde,musluklara da,kağıt havlu makinelerinde,hırsız alarmlarında,otomatik kapılarda vb… aletlerde kullanılır.

SORU:

Fotoselin çalışmasında bir cam kürenin iç yüzeyi alkali metal , (potasyum,lityum vb.) elementlerle kaplanır.Bu elementlerin tercih etmesinin sebebi nedir?Neden bu elementlerin tercih edildiğini periyodik sistendeki sınıflandırmaya göre nasıl açıklarsınız?


CEVAP:

Fotoseldeki cam kürenin iç kısmı sodyum,lityum gibi alkali metallerle kaplanır. Çünkü alkali metaller yüksek enerjili beyaz ışık alınca (güneş ışığı) elektronları kopar ve anot ucuna çekilirler.

Güneş ışığı gelince devre tamamlanmış olur ve çalışır.

Cam kürenin içi alkali metalle kaplanan fotosel sadece yüksek enerjili ışıkta çalışır ve bu özelliği sayesinde diğer metallerle kaplanan fotosellerden farklı olur.

Metaller daima elektron vererek (+) iyon halinde bulunur.Alkali metallerin hepsi parlaktır ve ışığı yansıtırlar.Elektiriği ve ısıyı iyi iletirler.

Alkali metaller periyodik sistemde 1A gurubunda yer alır.


SORU:


Sistemde alkali metaller yerine ametaller sınıfından bir element kulanılsaydı sistem yine çalışır mıdı?Neden?


CEVAP:

Sistemde ametal sınıfından bir element kulanılsaydı fotosel sistem çalışmazdı. Çünkü;ametaller mattır ,elektiriği iyi iletmezler.Elektron alarak(-) yüklü iyon halde bulunur .
Ayrıca alkali metalle kaplanan fotosel sadece yüksek enerjili ışıkta çalışır ve bu özelliği sayesinde diğer metallerle kaplanan fotosellerden farklı olur.


Fotosel Sistem


SORU:

Fotosel sistemin çalışmasında kimyasal tepkime gerçekleşiyor olabilir mi?Neden?
CEVAP:
Fotosel sistemde kimyasal tepkime gerçekleşiyor.Bunun sebebi ise ;
Alkali metaller ışık ısı gibi uyaranlar karşısında elektron yayarlar.
Elektron yaymak kimyasal bir tepkimedir.


SORU:

Fotosel ile çalışan sistemlerle günlük yaşamımızın başka hangi alanda

karşılaşırız?

CEVAP:

Sokak lambalarının gün ışığına göre kontrol edilmesinde, Matbaacılıkta renk ayrımında, Asansörleri durduran kumanda sistemlerinde, Baca duman yoğunluğunun ve sıvıların bulanıklığının ölçülmesinde, Miktarı fazla olan cisimlerin sayılmasında kullanılan sayaçlarda, Matbaacılıkta kâğıt kesme araçlarında,Kapı otomatiklerinde, Musluklarda,Kağıt havlu makinelerinde,Merdiven lambalarında ,Pozometrelerde, hırsız alarm sistemlerinde, otomatik açılır kapanır kapı sistemlerinde, otomatik çalışan gece lambalarında kullanılmaktadır.

Osmanlı devletinde hoşgörü ve farklı kültürlerin bir arada yaşam

Kanuni Sultan Süleyman, 1560'da beylerine, ''Her türlü vergiyi sadece kanunlar çerçevesinde toplattırasın. Hiçbir kimseye fazladan bir akça dahi aldırtmayasın'' emrini verirken, 2. Abdülhamid, 1894'te binlerce kilometre uzaklıktaki Amerika'da orman yangınlarından zarar görenlere 300 lira yardım gönderdi. Abdülaziz, Sivas'tan Rusya'ya göç eden 30 kadar Rum ailenin tekrar Osmanlı devletine dönmek istemeleri üzerine yol masraflarının karşılanması için emir verirken, Genç Sancağının Akçasırt Köyünden 13 Ermeni eşkıya, pişmanlıklarından dolayı 2. Abdülhamit tarafından affedilerek iskan edildi.

FATİH'İN HOŞGÖRÜSÜ...
Batılılara Osmanlı hoşgörüsünü ilk tanıtan padişahlardan Fatih Sultan Mehmet, 4 Nisan 1478 tarihli Bosna ruhbanlarının dini hayatlarını serbestçe sürdürebilmeleri hakkındaki fermanında şöyle seslendi: ''Ben ki, Sultan Mehmed Hanım... İhsan edip Bosna rahiplerine buyurdum ki; Kiliselerinizde korkusuzca ibadet ve memleketimizde korkusuzca ikamet edin. Ne vezirlerimden ne de halkımdan kimse bunları incitmesin ve rencide etmesin. Allah'a, Peygamber'e, Kur'an'a ve kuşandığım kılıca yemin olsun ki, canları, malları ve kiliseleri bana itaat ettikleri sürece güvencem altındadır.'' Fatih Sultan Mehmed, Kudüs ruhbanlarının dini hayatlarını serbestçe sürdürebilmeleri hakkındaki 29 Eylül 1458 tarihli fermanında da şöyle emir verdi: ''Makamıma gelip yüz sürerek ellerinde mevcut olan Hz. Peygamber ve Hz. Ömer'den bu yana Kudüs-ü Şerif'teki Hz. İsa'nın doğduğu Beytüllahm Kilisesi, Kamame Kilisesi v.b. kutsal mekanlar ile ilgili sahip oldukları hak ve imtiyazları yeniden talep eden Kudüs Rum patriği Atnasyos ve ruhbanlarına aynı imtiyazları verdim. Bunları kimse rencide etmesin. Kim ki, bu hükmün feshini murad ederse Allah'ın ve Resulünün hışmına uğrasın.''

''KİMSEDEN FAZLA VERGİ ALINMASIN''
Kanuni Sultan Süleyman ise 16 Ağustos 1560 tarihli fermanında, halktan fazla vergi toplanmamasını istedi. Kanuni'nin fermanı şöyle: ''Semendire Beyine hüküm ki, Huzur içinde yaşayan halkımdan hiç kimseye hiç bir zaman zulmedilmesine rızam yoktur. Vergi toplama görevinde bulunanların kanuna aykırı olarak halktan fazla akça aldıklarını işittim ve buyurdum ki; Her türlü vergiyi sadece kanunlar çerçevesinde toplattırasın. Hiçbir kimseye fazladan bir akça dahi aldırtmayasın. Dinlemeyenleri yazıp bildiresin...''

YORTU GÜNÜNE RASTLAYAN PAZARIN KALDIRILMASI Abdülmecid, 30 Mart 1847 tarihli fermanında halkın rahatça ibadet edebilmesi için yortu gününe rastlayan pazarın başka günlere alınması için emir verdi. Abdülmecid fermanında, ''Yenişehir-i Fener'de öteden beri her hafta pazar, çarşamba ve cuma günleri kurulan pazarın, pazar günleri halkın yortu gününe rastlaması sebebiyle sadece çarşamba ve cuma günleri kurulması ve Defterhane-i Amire'deki kaydının da değiştirilmesi hususu emrim olmuştur'' dedi. 2. Abdülhamit ise 1895'te maddi sıkıntı içinde bulunan Ermeni Katolik Patrikhanesi'ne yardım yapılması için emir verirken, 3. Selim, çıkardığı fermanla İstanbul'da yaşayan Ermeni ve Rumların evlilikleri sırasında kanunsuz vergi alınmamasını istedi. 3. Selim, 14 Aralık 1793 tarihli fermanında, şöyle dedi: ''İstanbul ve civarında oturan Rum ve Ermenilerin evlilikleri esnasında resmi vergi ve harçlardan başka kanunlara aykırı yollardan akça talebiyle rencide edilmemelerine ve fakir halkın himayesine dikkat etmeniz hususunda fermanım sadır olmuştur. Buyurdum ki, emrime uyma konusunda son derece hassas ve dikkatli olasınız ve aksine hareket etmekten sakınasınız.'' Sultan 5. Mehmed Reşat da, 1914 tarihli yazısında, ''Beykoz'a bağlı Polonezköyü'nde Bezm'i Alem Valide Sultan Vakfı'na ait arsa üzerine okul, kilise ve çan kulesinin yapılmasına izin verdiğini'' bildirdi.

OSMANLI HOŞGÖRÜSÜNE SIĞINANLAR...
Osmanlı padişahları, topraklarına sığınan yabancılara da büyük hoşgörü ile yaklaştı. Sultan Abdülaziz, Horasan Hükümdarı'nın ilticasına ilişkin 1861 tarihli Erzurum Valisi'ne gönderdiği emirde şöyle dedi: ''Horasan hükümdarı iken otuz sene önce İran devleti tarafından Tebriz'e sürülen Muhammed Han, Osmanlı devletine sığınmak maksadıyla İstanbul'a gelmek üzere yola çıkmıştır. Bu gibi devlet adamlarına ikram ve ihsanda bulunmak yakışık alacağından kendisine en güzel şekilde yardımda bulunulması uygun olacağı görüşündeyim.'' Abdülaziz de 5 Eylül 1865 tarihli emrinde, ''Sivas'tan Rusya'ya göç eden 30 kadar Rum ailenin, tekrar Osmanlı devletine sığınmak istemeleri ancak maddi imkana sahip olmadıkları için kendilerine yol masrafı olarak Tiflis'teki Osmanlı devleti temsilcisi aracılığıyla ihtiyaçları olan paranın verilmesi''ni istedi.

İSPANYA VE PORTEKİZ'DEN KOVULANLAR...
Kitapta, İspanya ve Portekiz'den kovularak Osmanlı hoşgörüsüne sığınan Yahudilerin tahrir kayıtları da bulunuyor. 1519 tarihli tahrir kayıtlarında İspanya ve Portekiz'den kovulmalarıyla Osmanlı devletine iltica edip Edirne'ye yerleştirilen Katalan cemaatine ait 29 hane, Portekiz cemaatine ait 45 hane, Alman cemaatine ait 8 hane, İspanya cemaatine ait 42 hane, Bolye mahallesinden 33 hane ile Gerur cemaatinden haneler ile aile reislerinin isimlerine yer veriliyor.

ERMENİLERE GÖSTERİLEN HOŞGÖRÜ...
Paris'te A. Amadonu, Liyon Hıraçya, K. Mıhitarof, A. Kirkoryaniç, K. Milenyan, Y. Masisyan ve Ş. Kananyan adlı Ermeni komite reisleri, Osmanlı Sarayı'na gönderdikleri 1898 tarihli mektupta, yaptıklarından pişmanlıklarını şöyle dile getirdi: ''Bizler Ermeni milleti olarak, Osmanlı padişahlarının diğer tebaaya olduğu gibi Ermenilere de pek çok lütuf ve ihsanda bulunduklarına şahidiz. Zaten İslam ve Ermeni milletleri arasında eskiden beri dostluk münasebetleri mevcuttur. Bazı bozguncuların yalan sözlerine rağmen biz Osmanlı devletinin hizmetinde sadıkane çalışmaktan geri durmayacağız. Zira Osmanlı uyruğunda olmak, bizim için bir iftihar vesilesidir.'' Öte yandan 2. Abdülhamit, 1904 yılında Ermenilere gösterilen hoşgörünün bir örneğini daha sergiledi. Muş'un Akçasırt köyünden evlerini yakarak dağa çıkan 13 Ermeni pişmanlıkları dolayısıyla 2. Abdülhamit tarafından affedilerek iskan edildi.

FELAKET YAŞAYAN ÜLKELERE YARDIMLAR
Osmanlının hoşgörüsü, başka kıtalara da uzandı. 2. Abdülhamid, 18 Eylül 1894 tarihinde binlerce kilometre uzaklıktaki Amerika'da orman yangınlarından zarar görenlere 300 lira yardım gönderdi. Osmanlının bu yardımına karşılık, Washington Sefareti bir yazıyla teşekkürlerini bildirirken, bütün Amerikan gazeteleri de bu yardımdan övgü ile bahsetti. Abdülmecid, 1847'de İrlanda'da meydana gelen büyük kıtlık nedeniyle bu ülkeye cömert bir yardım yaparak diğer Avrupa devletlerine örnek olurken, 2. Abdülhamit 1900 yılında Hindistan'da kıtlık çeken halka Bağdat ve Basra'dan yeterli miktarda zahire satın alınarak gönderilmesi için talimat verdi.

''BİRLİKTE YAŞAMAK''
Osmanlı Devleti yaklaşık 600 yıllık bir dönemde bünyesinde farklı din, millet, mezhep ve kültüre sahip bir insan topluluğunu adil bir yönetim anlayışıyla barış içinde yönetme kabiliyetini gösterdi. Osmanlı devletinin bu adil yönetimi sayesinde birbirinden çok farklı özelliklere sahip insanların, kendi dil, din ve kültürlerini serbestçe yaşayabildi: ''Bunun adı günümüz diliyle 'birlikte yaşamak'tır. Birlikte yaşamak demek, çok kültürlülük içinde birbirlerine hoşgörü gösterebilmesidir. Bugünün dünyasının temel sorunu olan bu konuda Osmanlı Devleti zengin bir tecrübeye sahiptir.